31 Temmuz 2019 Çarşamba





Gözlerinle gördüğün kadar güzel değilim İspinoz. Bu yüzden kırgınsın bana.
Bir bankta oturup düşünürken uzun uzun tasavvur ettiğin  yüz bana ait değil.
Beklediklerin bu hayatın gerçeği değil.
Bozuk bir gece lambası kadar aydınlanıyor yüzüm yüzüne.
Soluğum her bir adımda azalıyor sana yaklaştıkça.
Göğüs kafesimde bir boşluk yaratıyor.
Herkesin acısı yaşlanıyor da bana ait olanlar diri kalıyor İspinoz.
Dudaklarımın kenarında birikip bir çizgi halini alıyor.
Bir çizgiyi kimse sevemez  İspinoz.
Hangi kusuru hayallerine dahil edebilir ki insan?
Hangi çirkinlik ortağı olur bir düşün?
Kuru bir gövdeden tasvir edebilir misin bir ağacı? Etsen dahi bu hal ile sevebilir misin?
Kim erdemli olmayı güzel bir yaşamın üstüne koyar?
Görüyorsun.
Anlık hazlar bir ömrün içinde evriliyor.
Pürüzsüz teni kadar sevilen  hayatın sunduğu hazlar çerçevesinde mutluluk üretiyor.
Ulaşılamadığında kaynağını tüketiyor.
Dünya bu zevki sefa hali ile midemi bulandırıyor İspinoz,
Aynaya baktığım ve ait hissetmediğim bu makyajlı surat da.
Kusurluyum İspinoz.
Beni bunlar ile bil ,gördüğün kadarı ile bilme.

9 Mayıs 2019 Perşembe

DÖNGÜSEL


Bilincimi yitirdiğimi hissediyorum.
İnsan kendini azaltan ve değiştiren bu törpünün farkına varıyormuş demek.
O boşlukların ve kocaman kara deliklerin oluştuğuna şahit olabiliyormuş.
Aklını yitirme fikri  sanıldığının aksine acı vermiyormuş.
Tanrım Böyle olmayı ben mi seçtim ve bütün deliliklerimin sorumlusu ben miyim?
Bu sarhoşluğa doğru koşarak gitmek ve tüm bildiklerimin verdiğim nefes ile havaya karışmasını isteyen ben mi?
Kendi içimde tükeniyor ve tekrar büyüyorum.
Fiziksel bir gelişim değil belki ama ebedi bir büyüme bu.
Bambaşka bir karaktere bürünüyorum.
Tekrar gülemiyorum.
Tekrar sevemiyorum.
Tek bir kelime dahi hatırlamıyorum bu dünyaya ait.
Yapayalnızım.
Ve çırılçıplak.
Tüm düşüncelerim de bedenim kadar.
Kaybolacağım bu boşlukta.
Ve bunun tek küçük bir sebebi bile olmayacak.
Bütün yükü kendi boşluklarımda eriteceğim.
Ve tekrar unutacağım tüm bildiklerimi.
Unutmak ve tekrar öğrenmek.
Yeniden kahkalarımı gösterebilmek için bu dünyaya.
Yitireceğim bildiklerimi. 
Ve tekrar bir sebep bulacağım yaşamak için. 

1 Aralık 2018 Cumartesi



Bir süre seni bekledim . 
Hiç gelmeyeceğin gerçeğini kabullendiğim anda ölümü bekledim.
Seni beklediğimden daha çok üstelik. 
Omuzlarım iki dağın eteği nasıl çöktü ise öyle düştü yere. 
Ellerim erken kırıştı , göz kenarlarımda zamanın anısı kaldı , ben ölmedim . 
Beklediğim şeylerin gerçekleşmesi ihtimali üzerime yığıldı. 
Ne toprağa karışabildim ne de sana .
Uzunca yazılar yazdım . 
Hakkıyla yaşayamadığım bir hayatın yazıları . 
Bu yüzden onlarda pek okunaklı olmadı . 
Şarkılar söyledim sana , kendime dahi ulaşmadı sesim. 
Fiili bir ölüm hali değil ama ölümün ta kendisiydi bu belkide. 
Senin olmadığın başka bir hayatda varolmaya da çalışmadım . 
Sanırım yapabildiğim en doğru şey de bu oldu : İstemediğim bir hayatın içine tam anlamıyla karışmamak . 
Benim hayatımın dolu gerçekliğiydi bu .
Doğru bulmadığım bir gerçekliğin kıyısına yanaşmadım.
Anlamını yitirmiş bir sevgide varolamadım.
Bu yüzden yazılarım çirkin kaldı.

18 Şubat 2018 Pazar




Yüzün tanıdık değil bu defa.
Kaybolmuş gibisin, ayak izlerinden habersiz.
Tanıdık değilsin.
Yüzün ellerimin açısına ters, dokunamıyorum sana.
Ulaşamıyorum varlığına.
Kollarım kavuşmuyor sarılmalarımıza.
Yerini yitirmişsin.
Renksizsin.
Belki de artık gökkuşağını hatırlatmadığın içindir bu uzun soluklu sitemim…
Kurulan cümleler, bu öpüşler sana ait değil.
Hep yabancı ya da bunların hepsi sen.
Belki de eski sen, yine yeni sen…
Gözlerim kapalı, izim kayıp, yolumuz kayıp, adını biliyorum, ezbere biliyorum ama aynı yöne ulaşmıyor sesim.
Bağırmaya mecalim yok.
Sen kadar benim de tükettiklerim olmuş demek.
Ben bile yabancıyım bana.
Herkes gibi.
Herkes kadar.
Tüketmenin, tükenmenin bir sonu var mı sahi?
Parçalanıyorum bir atom gibi. 
Azalıyorum.
Sayıları unutuyorum önce.
Şarkıları, oturduğum sokağı, yaşımı, adımı ve en son tanıdığım seni…
Sana on ışık yılı uzaktayım artık yabancı.
Belki yanı başımdasın ama bu mesafenin bir ölçüsü yok.
Ne kadar tanıyorsam o kadar yakın.
Yollarımız denkleşmiş ama ben gerçek sana hiç rastlamamışım.
Bu bilinçli bilinçsizlik hali mideme tatlı bir ağrı bırakıyor.
Senin varlığın aklımda küçük bir noktayı karşılıyor artık yabancı.
Yüzün hiç tanıdık değil bu defa.

11 Şubat 2018 Pazar



Bütün günlerin sabahı aynıydı.Olağan bir sabahtan belirgin bir farkı olmayan tüm salı sabahları gibi ... 
Sabahları üşürdüm , bu vücudumun yatağın altında daha fazla kalması için bana yalvardığı rutin bir tepkiydi.
Bu salı sabahı hiç üşümedim . Yüzüme vuran güneşe gülümsemedim ama mutsuz da değildim.
Uykumu almış mıydım almamış mıydım ondan bile emin değildim. Bütün hislerim beni teğet geçip derin bir boşluğu yaşatıyordu.
Hissizleşmiştim. Bir iç organımı kaybetmek gibi...
Düşünememekten korktum ama korku ne demek onu dahi tahlil edemiyordum .
Ezbere bildiğim bir şeye vermem gereken bir tepkiymiş gibi korkmak...
Bu tuhaflık karşısında irkilmedim ya da daha kötüsü aklımı da yitirmedim. 
Bütün bunları düşünürken kapı çaldı. Karşımda an itibari ile kendisine yakın hissedemediğim yakın arkadaşım duruyordu. 
Ağlamış gibiydi. Ona ne söyleyecektim ? Ne ile teselli edecektim ? Karşımda duran bu yabancıya sarılmalı mıydım? Onu seviyor muydum? Onu bana yakın kılan neydi ? Sokaktaki diğer insanlardan ayıran ? Güzel miydi ? Ya da zeki ?
Mekanikleşmiştim. Bir robot gibi onu teselli ettim, sarıldım, onu sevdiğimi söyledim . Bir görevi yerine getirir gibi, tadına bakmadığım bir yemeğin yorumunu yapmak gibi... Bilmediğim,inanmadığım her şeyi söylemiştim ona .  Doğruyu duymak isteyip istemeyeceği de umurumda değildi artık.
Dert etmedim, insanların çoğu böyleydi zaten . Bir salı sabahı değildi üstelik onları böyle yapan. Hissetmedikleri gibi davranırken hissizleşmişti onlar.
Kime seviyorum dediklerinin sırasını unuttukları bir süre sonra kimi sevdiklerini de bulamamışlardı . 
Koca bir sessizliğe, bilinmezliğe düşüyorduk. Usul usul düşüyorduk. Üstelik bu eksikliği bir lütuf gibi görüyorduk. Yaşamayı bilmeden ölüme hazır olmak gibi...
Salı sabahlarının suçu yoktu , üşümekten vazgeçmiştik hepsi bu ...

21 Ocak 2018 Pazar


Uzatıyorum ellerimi denizin en dibine.
Ellerim kayıp.
Bir bilinmezlikte boğuluyorum.
Cesedim yükseliyor suyun yüzüne. 
Bir tüğ kadar hafifim.
Bütün yüklerimi denizin dibinde bırakmışım. 
Mutluluk ölümmüş . Ölüm mutlulukmuş .
Belki de yaşamın manası buymuş .
Şimdi bir balık olurum belki de. Belki bir gelincik...
Yeni bir toprak bulur , bir köy havası çekerim iliklerime. 
Yeni doğrular bulur, yeni acıları yaşarım yazı hiç görmemiş bir insan gibi.
Mevsimi gelmeden solarım belki, belki rüzgara bırakıp kendimi, yapraklarımı armağan ederim göğe.
Yeniden başlamanın koşullarını bulur, bir bulut olurum. 
Yağmur olurum , gözyaşı olurum, aş olurum yoksulun kasesine.
Ölüm tükenmek değil , yeniliktir belki. 
Değişimdir. 
Değişmeli insan, ölmeyi göze alıp , yarım kalmayı , yaşamın sınırlarını göze alıp değişmeli.
Tüketmek ölümün aslıdır.
“Son” dedikleri yer yaşamı düz bir zeminde sabit tutmaktır.
Sona yaklaştığını bilmeyen yaşayana seslen! 
“Ölmek yaşamın yansımasıdır”